İçimizde bizim çok da farkında olmadığımız, tepkilerimizi belirleyen, bilinçdışı çalışan bir sistem var. Bu sistemin amacı, bizi sıkıntıdan uzak tutup rahatlamaya, hazza yakınlaştırmak... Yaşadığımız zorluklara baktığımızda hepsinin temelinde bunun önemli bir yeri olduğunu görebiliriz.
Organizma bir dedektör gibi çalışır ve zihindeki sıkıntı hissini yakalar. Başımıza gelen herhangi bir olayda, içinde olduğumuz bir etkinlikte, düşüncede, zihnimizde beliren bir imajda, giriştiğimiz bir çabada eğer bir sıkıntı hissi yaşıyorsak organizmamız bu durumdan rahatsız olur ve sıkıntı veren o şeyden bizi uzak tutmak için bize mesajlar gönderir. Bunu yaparken gerçek korkularla ve tehditlerle, günlük yaşamın neden olduğu kaygıları birbirinden çok ayrımsayamaz ve böylece bizim için işlevsel olmasa da sıkıntı duyduğumuz kaynaktan bizi uzak tutmak için içsel bir zorlantı oluşturur. Örneğin sınava hazırlanan bir öğrenci konuları anlamıyorsa, yetiştiremeyeceğini düşünüyorsa bir sıkıntı hissi yaşar. Kişi bir nevi duygusal gasp yaşıyordur ve bu duygusal gasp nedeniyle zayıflamış bilişsel süreçleri (muhakeme yeteneği gibi) kişiyi fayda zarar analizi yapmaktan ve işlevsel hareket etmekten alıkoyar. Ne pahasına olursa olsun kişiyi sıkıntı hissinin olmadığı hatta hazzın olduğu durumlara, düşüncelere, etkinliklere itmeye çalışır. Kontrol, sıkıntıyı aşmak hazza yaklaşmak ya da hazzı artırmak üzere otomatik pilota geçer. Böylece ders çalışmak için masa başına oturan bir öğrenci kendini bir anda sosyal medyada geziniyorken, bir bilgisayar oyunu oynuyorken bulabilir ya da farklı bir durumda kişi olumsuz duyguların tesirinden kurtulup hazzı yaşamak için çoktan atıştırmalık çekmecesinin başına gitmiş, hoş hayallere dalmış, cinsel etkinliklere girişmiş, zihnine ona keyif veren bir şarkıyı, kişiyi getirmiş, alkole/maddeye ulaşmış ya da bir sigara yakmıştır bile.
Yaşamımızın birçok alanında bizi geri çeken, potansiyelimizi ortaya çıkarmamızı ve hedeflerimize ulaşmamızı engelleyen, değerlerimizle uyumlu yaşamamızı sınırlandıran dolayısıyla uzun vadede yaşam doyumumuzu azaltan önemli bir engeldir. Biraz dikkatle incelediğimizde sıkıntıdan uzak kalma isteğinin davranışlarımızın arkasındaki motivasyonda ne denli etkili olduğunu görmek zor değildir. Birkaçını burada paylaşalım.
Öfke hissi yaşadığımız zamanları ele alalım. Bizi tetikleyen şey (olay, düşünce, imaj…) bizde bir rahatsız edici bir duygu oluşturur. O duygunun rahatsız ediciliğinden kurtulmak için öfkeleniriz. Bu sayede kendimizi güçlü hissederken karşımızdaki kişiye de bize zarar veremeyeceğine dair mesajlar iletmiş oluruz. Kendini doğru ortaya koymadığından davranışın uzun vadede zararı olsa da kişi, öfke ile o anki sıkıntısını azaltma ve anlık bir rahatlamayla gelen bir haz yaşama yoluna gitmiş olur. Öfke baldan tatlıdır sözü ile sıkıntıyı (işlevsel olmayan bir yolla) telafi eden haz duygusundan bahsediliyor sanırım.
Kaygıda da durum böyledir. Köpek korkusu olan bir kişiyi düşünelim. Kişi köpekle karşılaştığı bir durumda organizma bir sıkıntı hisseder. Elbette o sıkıntı hissinden kurtulmak ve bir rahatlama yaşamak istemektedir. Köpekten uzaklaşarak sıkıntı hissini azaltır ve bu sayede tehlikeden kurtulduğu düşüncesi kişiye haz verir ve bu haz kaçmanın iyi bir bir çözüm olduğuna dair kişinin kaçma çözümünü pekiştirir.
Sosyal kaygısı olan kişi bir topluluğa sunum yapması söz konusu olduğunda yaşayacağı sıkıntı hissinden uzak kalmak için bu teklifi geri çevirebilir ve kendini rahat hissettiği alanda tutabilir.
Bulaş takıntısı olan bir kişi temiz olmadığını düşündüğü ortamlarda sıkıntı hissi yaşar. Sıkıntının gitmesi, hazzı yaşaması için temas ettiği şeyin, bulunduğu ortamın yeterince temiz olması çabası içine girer.
Rahatsız edici bir olaydan sonra zihnimizde düşünceler sürekli dönerek oradaki sıkıntı hissini azaltmanın yolunu arar. Bunun için ya kendimize ya da ötekine dönük iç konuşmalarla o sıkıntı hissini azaltmaya, bu sayede rahatlamaya çalışırız. Bunlar gibi farklı konularda çok sayıda örnek verebiliriz. Bunlar kişiye kısa vadede rahatlama sağlasa da uzun vadede bizim için işlevsel olmayan çözümlerdir.
Yapılması gereken öncelikle kendini tanımak, yaşam tuzaklarını fark etmek, o yaşam tuzaklarının neden olduğu sıkıntı hissini anlamak, o sıkıntının temel inançlarımızla ilişkisini ortaya çıkarmak, sıkıntı hissetmemizde önemli yeri olan bilişsel çarpıtmalarımızı bulmak ve duygusal gasplardan ruhsal özgürlüğe geçiş için sağlıklı baş etme yöntemleri geliştirerek bizi uzun vadede işlevsel tutacak ve bu yolla yaşam doyumunu artıracak çözümler üretebilmektir.
Bize verdiği sıkıntılı hislere rağmen çözmeyip görmemek için halının altına süpürdüğümüz sorunlar, ufak bir rüzgârda, küçük bir hareketle yeniden ortaya çıkacak ve bizi rahatsız etmeye devam edecektir. Ruhsal özgürlük onları halının altına atarak değil gitmelerine izin vererek sağlanır.
Bunu profesyonel bir destekle yapmak süreci kolaylaştıracak ve verimli hale getirecektir.
İyi hissetmek her zaman mümkündür, yeter ki önündeki engelleri kaldırabilelim.