Bölüm Sekreterliği: 0216 554 15 00 | Dahili: 2100 - 2111
16 yaş üstü erişkin hastalarda, hipertansiyon, böbrek hastalıkları tanı ve tedavisi, böbrek yetmezliği gelişen hastalarda diyaliz (periton veya hemodiyaliz) ve organ nakli tedavi yöntemleri ünitemizin öğretim üye ve görevlileri başta olmak üzere uzman sağlık personeli tarafından gerçekleştirilmektedir.
Türkiye’nin en gelişmiş organ nakli ekibinin bir bölümü olan ünitemizde kadavradan ve canlıdan böbrek nakli yapılmakta olup, hastalarının ameliyat öncesi hazırlıkları ve ameliyat sonrası takipleri ayrıntılı olarak konunun uzmanları tarafından yapılmaktadır.
Yüksek kan basıncı demektir. Bugün kabul edilen kan basıncı değeri istirahat halindeki normal bir yetişkinde 120/80 mmHg?dır. Herhangi bir kişide kan basıncı uyku sırasında düşük, sinirli ya da heyecanlıyken yüksektir. Kan basıncı devamlı olarak 140/90 mmHg üzerinde seyrediyorsa hipertansiyondan bahsedilir. Hipertansiyon kalp hastalıkları için ana bir risk faktörüdür. Eğer tedavi edilmezse beyin dolaşımı, kalp, damar, göz ve böbrek hastalıkları için ciddi hastalık ve ölüm oranlarında artışa sebep olur. Bir kez teşhis yapılıp tedavi başlanırsa artan kan basıncı düşürülebilir, kalp ve kalp dolaşım sistemindeki hastalık riski azaltılabilir.
Kan şekerinin yüksekliği böbreğin süzme fonksiyonunun artmasına ardından da, damarlarında daralma gelişmesine neden olur ve sonucunda böbreklerde yaygın işlev bozukluğu oluşur. Diyabet nedeniyle oluşan böbrek hasarına “diyabetik nefropati” denir. Diyabette görülen böbrek hasarının sadece damarsal bozulmayla değil, genetik yapıyla da ilgili olduğu düşünülmektedir. Diyabetik nefropati (DN) diyabetin en önemli komplikasyonlarından birisidir ve günümüzde son dönem böbrek yetmezliğine (SDBY) yol açan en sık nedendir. Tip 1 diyabetiklerin % 30-40?ında, Tip 2 diyabetiklerin % 5-10?unda son dönem böbrek yetmezliği gelişir. Diyabeti olan hastalarda böbrek hasarı oluşup oluşmadığı idrarda protein olup olmadığına, varsa miktarına bakılarak araştırılabilir. Normal bir idrarda protein bulunmaz. İdrarda saptanan protein miktarının belli bir değeri aşması, ancak çok yüksek olmaması durumuna “mikroalbuminüri” denir. İdrarda “mikroalbuminüri” taramasına genellikle Tip 1 diyabetlilerde tanı konduktan 5 yıl sonra, Tip 2 diyabetlilerde ise hemen başlanır. Diyabete bağlı böbrek hasarı ilerleyici bir durumdur. Aynı kişide yüksek tansiyon (hipertansiyon) veya kan yağlarında yükseklik (hiperlipidemi) de varsa, böbrek hasarındaki ilerleme hızlanır. Bu nedenle sadece diyabetin değil, eşlik eden hastalıkların da kontrol altına alınması gerekir.
Böbreklerin içyapısında iltihabi bir hastalıktır. Belirti ve bulgular glomerülonefritin tipine göre değişir. Hastanın muayene edilmesi, kanda üre ve kreatinin bakılması ve basit idrar incelemesi ile glomerülonefrit tanısını koymak genellikle kolaydır. Muayenede glomülonefrit bulguları el, ayak ve göz kapaklarında şişme, idrar renginde koyulaşma ( idrar çay rengini alabilir ) ve yüksek tansiyondur. İdrar incelemesinde kanama ( hematüri ) ve protein kaybı (proteinüri) glomerülonefrit lehine bulgulardır. Glomerülonefrit tanısında asıl zorluk glomerülonefrite yol açan hastalığın saptanmasıdır. Glomerülonefrite yol açan neden genellikle saptanamaz. Glomerülonefritin tipini anlamak için böbrek biyopsisi yapılmalıdır, yani böbrekten mikroskobik inceleme için parça alınmalıdır.
Mikroorganizmaların vücuda girerek böbreklere ulaşması ve burada iltihaplanmaya neden olması sonucu gelişir. Akut veya kronik olabilir. Böbrek enfeksiyonu ciddi bir hastalıktır. Tedavi edilmezse kronik böbrek yetmezliği gelişebilir. Ayrıca enfeksiyon etkeni kana karışarak, kanın zehirlenmesine ve ölüme yol açabilir.
Böbrek fonksiyonlarının hızla bozulması sonucu, kanda üre kreatinin yüksekliği ve idrar miktarında azalmanın (24 saatte 400 ml.nin altında idrar) eşlik ettiği bir durum olarak tanımlanır. Akut böbrek yetmezliğinin pek çok nedeni vardır. Kalp yetmezliği, vücudun herhangi bir yerinden kanama, yanıklar, aşırı ishal veya kusma, aşırı idrar söktürücü ilaç alınması gibi durumlarda vücut suyunun azalması ve dolayısıyla böbrek kanlanmasının azalması sonucunda gelişebildiği gibi, glomerulonefrit, pyelonefrit gibi primer böbrek hastalıkları, diyabet ve sistemik lupus eritematozus gibi sistemik hastalıklar, böbreklere zararlı madde veya ilaç alınması, taş, tümör, prostat hipertrofisi gibi nedenlerle idrar akımının engellenmesi sonucunda da akut böbrek yetmezliği gelişebilir.
Kronik böbrek yetmezliği böbreklerin tüm işlevlerin geri dönüşümsüz olarak bozulmasıyla üremi tablosunun ortaya çıktığı böbrek hastalığıdır. Üremi: kanda ürenin normal değerinin üzerinde olması nedeniyle ortaya çıkan semptomlar grubudur. Ülkemizde kronik böbrek yetmezliğinin en sık nedenleri diyabetes mellitus ve hipertansiyondur. Ayrıca glomerülonefritler, böbrek taşları, enfeksiyonlar, böbreği ilgilendiren sistemik hastalıklar: (SLE, PAN, skleroderma ), böbreğin doğumsal anomalileri: (polikistik böbrek, hipoplastik böbrek, böbreklerin multipl kistik hastalığı), nefrotoksinler (bazı antibiyotikler, ağrı kesicilerin aşırı kronik kullanımı, altın, kurşun, kadmiyum gibi ağır metaller), idrar yollarının tümör veya yapısal bozuklukları, böbreğin damarsal hastalıkları ( iki böbrek damarında darlık) böbrek yetmezliğine yol açabilir.