Kalbi durdurmadan “atan kalpte” kalp ameliyatlarını uzun yıllardır yapmaktayız. Özellikle kalbin koroner damarlarının tıkalı olduğu hastalarda yaptığımız “koroner bypass” ameliyatlarının neredeyse 1/3’ünü kalbi durudurmadan yapmak mümkün. Bu duurumda bazı özel aletler ile kalbin o damarı sabitlenerek hareketsiz kılınmakta, kalp atmaya devam ederken yeni damar bağlantısı dakikalar içinde gerçekleştirilmektedir.
Bu teknikle Hastalarda daha az kan kullanımı, yoğun bakımdan saatler içinde çıkma ve birkaç gün içinde evine gidebilme imkanı olmaktadır. Özellikle bu teknik; kalbi durdurmanın ve vücudu makinaya bağlamanın risk yaratacağı hastalarda daha tercih ettiğimiz bir uygulamadır.
Kalbi besleyen koroner damarlardaki tıkanıklıkların açılmasında ilk tercih çoğunlukla balon/stent uygulamalarıdır. Ancak bu işlemlerin tam ve eksiksiz yapılamadığı, kalp kasında zafiyetlerin oluştuğu ve stent tıkanmalarına bağlı hayati riskin olduğu durumlarda koroner bypass ameliyatı tedavi seçeneği olmaktadır. Bazı durumlarda da koroner bypass ameliyatı öncelikle tercih edilebilir.
Milimetrik kalp damarları içine konulan ister kaplamalı ister kaplamasız olsun sonuçta metal bazlı olan stentlerin açıklık oranları kullanılan bazı kan sulandırıcılarla uzun yıllara varsa da koroner bypass ameliyatı ile kalbe bağlanacak ve özellikle de kalbin en önemli koroner damarı olan LAD’ye bağlanacak göğüs içi atardamarının (IMA) kalp damarlarının eşsiz uyumuna üstünlükten uzaktır. Bypass ameliyatıylakalbe bağlanan bu yeni damarların on yıllarca (10 yıl %90 açık, 20 yıl %70 açık kalmaktadır) kalbi beslemesi mümkün olmaktadır. Bu damarın ince elastik yapısal özellikleri, ateroskleroza olan avantajları ve kalbe olan anatomik yakınlığı nedenleriyle “kalbin yedek damarı” demek yanlış olmaz.
Kalp damarları tıkalı, kalp krizi geçirmiş yada geçirmemiş bir hastanın tedavi ve takibinin mutlaka kalp ameliyatları yapılan bir merkezde olmasını kardiyolog-kalp cerrahı birlikteliğinin olduğu merkezleri tercih etmesini öneririm. Çünkü ömür boyu sürecek bir hastalığın (ateroskleroz) neden olduğu bu duruma en uzun ve en etkili tedavi ne sadece stent nede cerrahi ile olacağını düşünmemek lazımdır. İki tedavi metodununda yeri geldiğince ardışık olarak kullanılması ile mükemmel neticelere ulaşılabilir. O nedenle iki sağlık profesyoneli arasındaki uyum çok önemlidir. Ne hasta erkenden kalp ameliyatına verilmeli nede hastanın bypass ameliyat şansı aşırı stent takılmalarıyla ortandan kaldırılmalıdır.
Stent ve Koroner bypass ameliyatları birbirinin alternatifi olarak değil de birbirinin tamamlayıcısı olarak görülmelidir.
Tabii ki mümkün. Bazı koroner bypass, kalp kapak ve kalp deliği ameliyatlarında göğüs kemiğini kesmeden sağ veya sol kaburgalar arasındaki bölümlerden ameliyatları gerçekleştirmek mümkün olmaktadır. Buna karar verirken hastamızın isteği yanında yapılacak ameliyatın özelliklerinde bu girişime uygun olması gerekir. Sonuçta önemli olan hastamızın kalp ameliyatının en iyi, en doğru ve en güvenli bir şekilde yapılmasıdır.
Her cerrahi operasyonda olduğu gibi kalp ameliyatlarında da bir miktar risk vardır. Son yıllarda biyomedikal ve teknolojik gelişmeler, kalp cerrahi yöntemlerindeki rafinerizasyonlar sayesinde kalp ameliyatlarında hastanın hayatını kaybetme riski genel olarak %1-2’ye gelmiştir. Ameliyat öncesi hastanın sağlığıyla ilgili bazı kriterlerin skorlanması ile risk oranını tespit etmek ve bunu hastamızla paylaşmak mümkündür.
Temel etik ilke gereği ameliyat öncesi karar görüşmelerinde cerrahın bu ameliyattaki deneyimi yanında hastaya özel hesaplanmış bu riskte söylenmelidir. Hastanın ve yakınlarının bunu bilmesi en doğal haklarıdır. Bazı özellikli ameliyatlarda risk oranları haliyle daha yüksek olabilir, ancak bunlara rağmen bir cerrah hastasına kalp ameliyatını öneriyorsa; düşünülmesi gereken; hastanın ameliyat edilmediğinde hayatını kaybetme riskinin, cerrahın söylediği riskin kat ve kat üstünde olduğunun bilinmesidir.
Genellikle kalp ameliyatı olacak hastamızı ameliyattan bir gün önce yatırmakta ve hazırlıklarını başlatmaktayız. Gün boyu yapılan incelemelerde ameliyata engel bir tıbbi durum yoksa ertesi sabah operasyon gerçekleşmektedir. Genellikle 4-5 saatlik bir operasyon yapılmaktadır. Ameliyatlarda kalbe müdahale genellikle bu sürenin 30-90 dakikalık bölümünü oluşturur. Geri kalan süre anestezi hazırlığı, göğÜsün açılması, kalbin ve dolaşımın Kalp&Akciğer makinasına bağlanması, işlem sonrası kanama kontrolleri, makinadan çıkış, kanüllerin çıkarılması ve göğüsün kapatılması gibi süreçlere aittir.
Yoğun bakıma uyuyarak getirilen hasta bu süreçte ağzındaki bir tüp sayesinde solunum makinasına bağlıdır. Birkaç saat sonra kendine geldiğinde bu tü çıkarılarak makinadan ayrılması gerçekleştirilir. Geceyi yoğun bakımda geçiren hastamız ertesi sabah ayağa kaldırılarak mobilize edilir ve son kontrolleri yapılarak klinikteki odasına alınır.
Genellikle 3-4 günlük klinik kalış süresince bol bol yürüyüş, solunum egzersizleri ve tıbbi bilgilendirmeler yapılır.
Sonuçta kalp ameliyatlarının çoğunluğunda 1 gecesi yoğun bakımda olmak üzere 5-6 günlük bir süreç yaşanmaktadır.
Hastanın normal hayata geçişi, genellikle kişisel özelliklere ve geçirdiği ameliyata bağlı olmakla beraber eve gittikten 1 hafta sonra dışarıda gezmesi, 1-1.5 ay sonra yan yatmaya başlaması, ağırlık kaldırabilmesi ve normal sosyal yaşantısına dönebilmesi mümkün olmaktadır.
Aslında bu söylenti ve inanışın tam tersi geçerlidir. Hemen hemen her hastama dediğim gibi, aslında hastalarımız ameliyat öncesi “yarım insan”dırlar. Çünkü kalp ameliyatı gerekli olan kalpler, her an hastanın hayatını kaybettirecek hasta kalplerdir. Halbuki, ameliyat ile düzeltilen bir kalp sayesinde hasta “tam ve sağlam” bir insana dönüşmektedir.
Kalp nakli; ileri kalp yetersizliği evresinde belli bir grup hastaya önerilen ve uygulanan bir tedavi yöntemidir. 1980 yılından beri modern tekniklerle dünya’da 150.000, ülkemizde 1000 civarında hastada başarıyla uygulanmıştır. Bu işlem sadece bu konuda deneyimli ve sağlık bakanlığınca onaylanmış kalp nakli merkezlerinde yapılmaktadır. Genellikle bu ameliyatta cerrahi başarı %90 civarındadır. Hastalar yıllarca hatta on yıllarca başkasının kalbiyle yaşayabilmektedirler. Dünya’da 30 yıldır yaşayan kalp nakli hastası olduğu gibi bizim de 20 yıldır hayatını sürdüren hastamız bulunmaktadır.
Burada şu hiç unutulmamalıdır. Kalp nakli genelde en fazla 1 yıl yaşam beklentisi olan ileri kalp yetersizliğindeki hastalara yapılmaktadır. Böylece bu kadar zor durumda olan bir hastaya yıllarca yaşam imkanı vermesi, organ bulunduğunda ve hastanın şartları uyduğunda tercih edilmesinin önemini ortaya çıkmaktadır. Bu etkin tedavi metodu; 4-5 saatlik bir operasyonu takiben 3-4 günlük yoğun bakım ve 2 haftalık klinik takip sonrası hastaya %90’nın üzerinde normal standartlarda kaliteli bir hayat sunmaktadır. Bu değerli ve etkin tedavi metodunun önündeki yegane sınırlayıcı faktör; organ bağışındaki yetersizliktir. Ülkemizde çok daha vahim durumda olan bu hastaların ancak her yıl %3-5’ine organ bulunabilmekte, geri kalan yüzlerce hasta kaybedilmektedir.
Kalbin dolaşıma yeterli miktarda kan pompalayamadığı, hayati riskin oluştuğu durumlarda hayatiyeti devam ettirmek için kullanılan kalbin içine yada yanına konularak kalbin içinden aldığı kanı aorta’ya aktaran otomatik minyatür kalp pompa sistemleridir. Dünya’da 1998’den beri, ülkemizde’de Prof.Dr.Süha Küçükaksu ve arkadaşlarının ABD’den Prof.Dr.M.DeBakey’den aldıkları özel izin ve desteği ile 2001 yılından itibaren kullanılmaktadır.
2012 yılında SGK tarafından ücretlerinin karşılanmasıyla çok sayıda hastanın hayatını kurtarmış sistemlerdir. Kalp nakline kadar durumu kritik ve yaşama ümidi düşük hastalarda, bu sistem takılarak, yoğun bakımlardan çıkamayan hastaların kalp nakline kadar sağ salim evlerinde, işlerinde yaşayarak beklemeleri mümkün hale gelmiştir. Halen dünya’da ve ülkemizde yıllarca yapay kalp pompa cihazları ile hayatını normal bir insanın yaşam kalitesine yakın (%80) düzeyde sürdüren hastalar giderek artmaktadır.
Ayrıca, bu cihazlarla giderek artan olumlu sonuçlar ve yıllarca sorunsuz desteklemelerinin görülmesi neticesinde kalp nakli olmak istemeyen yada nakil olamayacak sorunları olan hastalar içinde daha yaygın kullanılır hale gelmiştir.
En önemli sorun; bu sistemlerin hasta başına olan yüksek maliyetleridir. Son yıllarda yabancı menşeili bu sistemlerin temininde zorlukar yaşanmaktadır. Bu amaçla Türkiye’nin ilk ve tek yerli yapay kalp sistemi (İstanbul Heart, iheart), Prof.Dr.Süha Küçükaksu önderliğinde geliştirilmiş ve faz 2 hayvan çalışmalarına başlanmaktadır. Birkaç sene içinde insanlarda kullanım planlanmaktadır.
Kalp kapaklarında meydana gelen hastalıklar, kapak fonksiyonlarını bozarak kalpte büyüme ve çalışma bozuklukları yaptıkları gibi kalp içinde pıhtı oluşması ve beyine atması sonucu felç ve ölümcül durumlar yaratabilirler. Bu durumların olmaması ve hayatiyetin sürmesi için kalp kapaklarının tamiri yada protez bir kapakla (mekanik yada biyolojik doku kapakları-Sığır, at, v.b) değiştirilmesi gerekmektedir. Bu işlemler; normal klasik açık kalp ameliyatı şeklinde olabileceği gibi koltukaltı, kaburgalar arası yada göğüsten açılan deliklerinden (robotic) tamir şeklinde de yapılabilmektedir. Bu işlemlerde hastalıklı kalp kapağının bizzat görülerek hafif derece riskle (%3-5) ameliyat edilmesi söz konusudur.
Bazı hastalarımızın genel durumlarının uygun olmaması yada başka sistem hastalıkları nedeniyle açık kalp ameliyatının yüksek riskli olduğu durumlar olabilir. Bu gibi durumlarda stent-kapak uygulamaları tercih edilmektedir. Yeni teknoloji ürünü bu sistemlerin içinde doku kapakları bulunmaktadır. O nedenle, ameliyat ile takılan mekanik kapaklara gibi on yıllarca kullanımları konusu henüz aydınlatılmış değildir. Özellikle ileri yaştaki (75 yaş ve üstü), aort darlıklı hastalarda (TAVI) uygulanabilmektedir. Bu işlemde de kalp cerrahı ve kardiyolog birlikte çalışmakta ve işlem kateter-anjio odasında gerçekleştirilmektedir. Kalbin Mitral kapağındaki yetersizlik durumlarında kapakların uçuna mandal takma (Mitroclip) işlemi de yapılabilmektedir. Tüm bu durumlarda hangi yöntemin tercih edileceği, kalp cerrahları ve kardiyologların oluşturduğu kalp ekibinin hastanın özelliklerine göre belirleneceği unutulmamalıdır.