Deride yıllar içinde oluşan yaşlanmayla ilgili değişimlerin öncelikli sorumlusu hücre içeriğinin bozulmasıdır. Deri hücresindeki değişimler işlevsel ve yapısal olarak iki ayrı yoldan ortaya çıkar. Organizma bu değişimlere savunma sistemi ile karşı koymaya çalışır. Savunma sistemi, antioksidan enzimler, antioksidan ögeler (vitamin E, vitamin C, karotenoidler, bioflavonoidler) ile immün sistemi etkileyen besin ögelerinden (vitamin A, vitamin B6, folik asit, biotin, çinko, selenyum, manganez, demir, bakır) oluşmaktadır. Deri sağlığının korunmasında etkili olan diğer ögeler ise proteinler, mutlak gerekli yağ asitleri, vitamin B1, vitamin B2, niasin, vitamin B12, pantotenik asit, karnitin ve sudur. Bu ögeler çeşitli besinlerin bileşiminde değişik miktarlarda bulunur. Yetersizliklerinde deri sağlığı bozulur ve derinin yaşlanması hızlanır. Aslında vücudumuzdaki 30-40 trilyon hücrenin yaşamları ve işlevleri belli bir ritimde gerçekleşmektedir. Tüm hücrelerin yaşlanma süreci biyolojik/kronolojik yaşlanma ile oluşmaktayken deri yaşlanmasında daha önemli biçimde fotoyaşlanma da söz konusudur.
Fotobiyolojik yani güneş etkisiyle olan yaşlanmanın yaklaşık %80-90’ı UV kaynaklıdır. Deri yaşlanmasında en etkili faktör ultraviyole ışını olmakla birlikte hormonlar, besinler, sigara, kuru deri ve yer çekimi diğer etkili faktörlerdir. Kronolojik yaşlanmada epidermal yenilenme zamanı %30-50 uzamaktadır, epidermis incelince, melanositler ve langerhans hücre sayısında da azalma olur, dermiste fibroblast sayı ve işlevlerinde azalma olması nedeniyle kollajen ve elastin sentezi azalır ve deride gevşeme ve kırışma oluşur. Ter ve yağ bezlerinin fonksiyonları azaldığı için deri kuruluğa daha eğilimli hale gelir. Dermatolojik geriatride kserozis ve kaşıntı, ilaç erüpsiyonları, solar lentigo, seboreik keratoz, ekzemalar, aktinik keratoz, bazal hücreli karsinoma, skuamöz hücreli karsinoma, lentigo malign, melanom, solar purpura, alopesi ve rozase sık görülen deri hastalıklarındandır.
Ekolojik denge ve yasam için vazgeçilmez olan güneş̧ ışınlarının ekosistem için enerji kaynağı olma, D vitamini sentezi ve fototerapötik etkinlik gibi birçok faydalı etkileri vardır. Bununla birlikte; güneş̧ yanığı, deride kahverengi renk değişiklikleri, fotoallerjiler, bağ doku hastalıkları gibi durumları tetikleme ve özellikle uzun vadede deri ve gözde erken yaşlanma ile deri kanserlerinin oluşumuna katkıda bulunma gibi istenmeyen zararlı etkileri de bulunmaktadır. Güneşlenmede amacımız; yan etkilerine maruz kalmadan güneş ışığından yararlanabilmek olmalıdır. Günesin deri üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenebilmesi için, etkili koruma önlemleri ve güneşten koruyucular konusunda toplumun bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Yeryüzüne ulaşan ışınların %6.3’ünü oluşturan ultraviyole (UV) spektrumu 290-400nm dalga boyundaki ışınları içermektedir. UVB, UV ışınlarının %1-10’unu oluşturur ve güneş̧ yanığından asıl sorumlu olan bandtır. Güçlü kanser yapıcı ve erken deri yaşlanmasına neden olan etkileri bulunur. Uzun süreli bronzluktan sorumludur. UVA ise UV ışınlarının %90-99’unu oluşturur. Güneş̧ yanığı oluşturma potansiyeli UVB’den 600-1000 kat daha azdır. Kanser yapıcı etkisi hafif-orta şiddettedir. Ancak derinin daha derin katlarına geçebildiğinden kollajen-elastin liflerde daha çok yıkım ile erken deri yaşlanmasında etkili olur. UVA; UVB’nin aksine camdan geçebilir ve saat, mevsim, coğrafik enlem farklılıkları göstermez. Yaz aylarında, normal saatle 11.00-15.00 arasında, ekvatora yaklaştıkça yeryüzüne ulaşan UVB yoğunluğu artar. Ultraviyolenin etkinliği bulutlarla azalır ancak yine de %50’si yeryüzüne ulaşmaktadır. Bulutlardaki su içeriği UV’den çok kızılötesi ışınları zayıflatarak deride ısı etkisini azaltıp UV ışınlarına rahatsız olmadan aşırı maruz kalma riskini de arttırmaktadır. Plajda şemsiye altında oturulurken bile kumdan %25 oranında yansıyan ışınlar kolayca güneş̧ yanığına neden olabilir; aynı şekilde kar örtüsü de %50-95 oranında UV yansımalarına yol açabileceğinden dikkatli olmak gerekmektedir. UV ışınlarının %75’i 2 metre su derinliğine ulaşabildiğinden uzun süren yüzmelerde hem doğrudan hem de %5 oranında yansıyan ışık dikkate alınmalıdır. Giysilerin koruma değerleri; dokuma sıklığı, kalınlığı, ıslak olması gibi faktörlere göre değişmekle beraber 15-30 güneş̧ koruma faktörü (GKF=SPF) arasında değişir. Yine de UV’nin %20-30’u giysilerden geçebilmektedir. Sıkı dokumalılar, beyazlatılmamış̧ pamuklular, ipekliler, likra gibi sentetik giysiler, koyu renkliler UV’yi daha az geçirirler. Güneşten koruyucular deriye ulaşan UV ışınlarının absorbe edilmesine, yansımasına veya saçılmasına yol açarak, penetrasyonunu engelleyen krem, losyon, jel veya sprey formundaki organik ya da inorganik maddelerdir. Güneşten koruyucular dünyada yaklaşık bir yüzyıla yakın süreden beri kullanarak, deri kanserlerinden ve zararlı ışınlardan korunmada önemli bir rol üstlenmişlerdir. Bir güneş̧ koruyucunun etkinliği ürünün SPF değerine dayanır. SPF; güneş̧ koruyucu ile korunan derinin, korunmayan deriye oranıdır. Örneğin, güneş̧ koruyucu kullanmadan güneşe maruz kaldığında 10 dakika içinde kızarıklık gelişen kişide SPF 15 değerinde ürün kullanıldığında bu süre 150 dakikaya uzamaktadır. Güneş̧ koruyucular; fiziksel etkililer ve kimyasal etkililer olmak üzere iki grupta sınıflandırılabilinir. Fizik etkililer; bariyer oluşturarak ışınları deriden saçma ve yansıtma yoluyla etki sağlar. Hem UVA hem de UVB ‘ye karşı çok etkilidirler. Tahriş̧ edici ve allerjik olmamaları nedeniyle son derece güvenilirdirler. İçeriklerindeki büyük partiküller nedeniyle gözle görülür beyaz tabaka oluşturarak rahatsızlık hissi verirler, sivilce oluşumunu tetikleyebilirler. Ancak son zamanlarda yeni mikronize partiküllü ürünler geliştirilerek bu yan etkileri azaltılmış̧, kozmetik olarak kabul edilebilirlikleri arttırılmıştır. Kimyasal etkililer ise UVA ya da UVB’yi absorbe ederek deriden penetrasyonunu azaltırlar. Ulusların dernekleri ile Türk Dermatoloji Derneğinin güneşten korunma yönergelerini değerlendirdiğimizde öne çıkan bilgiler şu şekilde özetlenebilmektedir:
Güneşten Koruyucular Nasıl Seçilir?
Güneşten koruyucu seçerken hem UVA hem de UVB’ye karşı koruma sağlayan geniş spektrumlu ürünler seçilmelidir. Güneşten koruyucular içindeki “fiziksel koruyucular” güneş ışınlarını fiziksel olarak engellediklerinden (ör: çinko oksit veya titanyum dioksit), geniş spektrumlu ürünlerde kimyasal koruyucularla birlikte kullanılırlar. Ortalama güneş alan bölgelerde kış aylarında SPF 15 kullanımı yeterli olsa da yaz aylarında bu değer yetersiz kalır. SPF 15’ in altında koruma kullanılmamalı, yaz ayları için en az 30 koruma faktörlü kremler kullanılmalıdır.
KAYNAKÇA;