Kronik Miyeloid Lösemi (KML), kök hücrelerde kanseröz bir dönüşüm meydana geldiğinde ortaya çıkan bir kan ve kemik iliği hastalığıdır. Kök hücreler, kemik iliği içerisindeki tohumlar gibidirler ve üç ana kan hücresi olan beyaz kan hücresi, kırmızı kan hücresi ve trombositten birine dönüşürler. Kronik Miyeloid Lösemi’li kök hücreler anormaldirler ve esas olarak, kan akışına karışan ve vücudun her tarafına yayılan beyaz kan hücrelerinin aşırı üretilmesine neden olurlar. Kronik Miyeloid Lösemi tedavi edilmediğinde, 2-3 yıl içerisinde tedavisi olmayan ölümcül bir hastalığa dönüşür.
Çoğu Kronik Miyeloid Lösemi’li hücrede, 22 numaralı kromozomun bir bölümünün 9 numaralı kromozomun bir bölümü ile yer değiştirdiği ve 1960 yılında keşfedilen ve Philadelphia kromozomu diye adlandırılan bir oluşuma yol açtığı karşılıklı bir translokasyon durumu söz konusudur. Bu genlerin bu şekilde birleşmeleri, tirozin kinaz aktivitesi yüksek ve Kronik Miyeloid Lösemi’ye neden olduğu düşünülen anormal bir proteinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu mekanizmaların anlaşılması, kanserde kişiselleştirilmiş tıp alanında en önemli atılımlardan biri olarak kabul edilen, genetik hedefli bir kanser ilacının geliştirilmesinin önünü açmıştır.
Dünyada, Kronik Miyeloid Lösemi hastalığının nasıl oluştuğuna dair bilgiler oldukça sınırlıdır. Araştırmalar, Kronik Miyeloid Lösemi hastalığının kemik iliğinin kan hücrelerini oluşturan ana hücrelerinde, genetik yapının bozulması ile başladığını göstermektedir. Bu bozuk yapılanma, kemik iliği hücrelerinin aşırı ve kontrolsüz çoğalmasına neden olarak hastalarda bir kemik iliği kanseri gelişmesine yol açar. Kronik Miyeloid Lösemi, kemik iliğinde çok fazla akyuvar (beyaz küre) üretmesi sonucu ortaya çıkan yavaş seyirli bir kanserdir.
Kalıtsal bir geçişi olmadığı kesinlikle bilinmekle birlikte, radyoaktif maddeler veya benzen gibi bazı kimyasallara maruz kalınmasının Kronik Miyeloid Lösemi oluşumunda rol oynayabileceği düşünülmektedir.
Batılı ülkelerde görülme oranı yüz binde birdir. Bu oran, erişkin lösemi olgularının yüzde 15-20’sini oluşturmaktadır. Genellikle orta-yaş hastalığı olan ve erkeklerde kadınlara göre 1,5/1 oranında daha sık rastlanan Kronik Miyeloid Lösemi’nin, Türkiye’de görülme sıklığı bilinmemektedir.
Kronik Miyeloid Lösemi bir erişkin hastalığıdır ve en sık görüldüğü yaş grubu 30-60 yaş arasıdır. Çocuklarda ve 25 yaş altında çok nadir görülmektedir.
Kronik Miyeloid Lösemi hastalarının %95’inde lösemi hücrelerinin genetik materyali olan kromozomlarında bir kusur meydana gelir. Bu kusurlu gen Philadelphia’da keşfedildiği için Philadelphia kromozomu olarak anılmaktadır. Mekanizması tam olarak bilinmese de bu bozukluk, 9. ve 22. kromozomlardaki gen değiş-tokuşu sebebiyle ortaya çıkar. Bunun sonucunda da bcl-abl olarak adlandırılan yeni akyuvar üretimini kontrol eden bir protein (Abl proteini) sürekli aktif kalarak, çok fazla sayıda ve anormal kan hücresi yapımına sebep olur.
Bütün kan kanserleri arasında en yavaş ve belirtisiz seyredeni olan Kronik Miyeloid Lösemi, hastalığın herhangi bir bulgusu olmasa bile, basit birtakım tahliller sırasında da yakalanabilir. Hastaların hemen hemen yarısına, bu şekilde teşhis koyulmaktadır. Hastaların yüzde 10-30’unda ise rutin muayene sırasında dalak büyüklüğü tespit edilir ve teşhise yönelinir. Hasta şikayetlerinin, kemik iliğinin kan hücrelerini oluşturan ana hücrelerinde, genetik yapının bozulmasından yaklaşık 2-3 sene kadar sonra ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Hastalığın en temel bulgusu belirgin ve kimi zaman aşırı boyutlara ulaşabilen dalak büyümesidir. En erken ve sık ortaya çıkan belirtiler ise dalak büyümesinin yol açtığı karın ve sindirim sistemiyle ilgili olan yakınmalardır. Bunlar, sindirim güçlüğü, karında gerginlik ve dolgunluk duygusu, kimi zaman karnın sol yanında ağırlık duygusu ve ağrı şeklinde kendisini gösterir.
Hastalarda görülen diğer belirtiler, kansızlıktan kaynaklanan halsizlik, çarpıntı, nefes darlığı, baş dönmesi gibi yakınmalar ya da metabolizmanın hızlanmasına bağlı olarak, kilo yitimiyle birlikte genel durumun bozulmasıdır.
Kronik Miyeloid Lösemi teşhisi için, fizik muayene ve basit kan tahlilleri dışında, kemik iliği biyopsisi ve kandan yapılan daha yüksek teknolojili tahliller kullanılır. (Örn: karyotip analizi, floresan in situ hibridizasyon (FISH) ya da polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) yöntemi gibi.) Yüksek teknolojili bu tahlillerin temel amacı, Philadelphia kromozomu denilen ve Kronik Miyeloid Lösemi’de çok sık görülen bir genetik yapı değişikliğini veya sonuçlarını testlerde göstermektir.
Yeni nesil Kronik Miyeloid Lösemi ilaçlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlayan araştırmalar onlarca yıl geriye gitmektedir ve dünyanın her yerinde kariyerlerini bu gizemli hastalığı anlamaya adayan yüzlerce bilim adamının çalışmaları sayesinde mümkün olmuştur. Bu alanda en önemli ilerlemelerden biri 1970 yılında, muhtemelen ilk insan onkogeni (kansere neden olan gen) olan Bcr-Abl’nin keşfedilmesiyle gerçekleşmiştir. Yer değiştiren iki parçalı bir genetik materyal olan Bcr-ABl, vücuda löseminin bu formu için belirleyici olan kanserli beyaz kan hücreleri üretmesini söyleyen sinyallerin verilmesini tetiklemektedir.
Takip eden yıllarda Bcr-Abl’nin Kronik Miyeloid Lösemi hastalığında oynadığı role ilişkin daha fazla araştırmalar gerçekleştirilmiş ve geleneksel kemoterapiden farklı etki gösteren yeni sınıf ilaçları geliştirme çalışmalarına da bir yandan devam edilmiştir. Bu ilaçlar sitotoksik (hücre öldüren) etki göstermek yerine Bcr-Abl geninin, anormal kan hücrelerine normal ve sağlıklı kan hücrelerini bölme ve bloke etme sinyali gönderme yeteneğini spesifik olarak bloke etmektedir.
Emekli bir tren kondüktörü mahalli bir gazetede, Oregon Üniversitesinde Bcr-Abl inhibitörü diye adlandırılan bu yeni ilaçlardan biriyle ilgili araştırmalar yürütüldüğünü okur. Kendisine de Kronik Miyeloid Lösemi tanısı konulmuştur. Bunun, ortalama sağkalım süresinin üç ila altı yıl arasında değiştiği, tedavi seçeneklerinin sınırlı olduğu çok kötü bir hastalık olduğunu bilmektedir.
Bu tedaviyi deneyen ilk insan olmak için cesur bir biçimde gönüllü olur. Hem o, hem de ilk klinik çalışmaya katılan diğer az sayıda gönüllü sağ kalmayı başarır. Onları, büyük klinik çalışmalara katılan yüzlercesi ve ilaç klinik uygulamaya girdiğinde binlercesi takip eder.
Bcr-Abl ile ilgili araştırmalarda ilerleme kaydedilmeye devam etmekte ve Bcr-Abl inhibitörü ile tedavi edilen Kronik Miyeloid Lösemi’li hastalarda sonuçlar daha da iyileşmektedir. Bu yeni ilaçlar, kanser hücrelerinin biyolojisini araştırarak geliştirilen tedavilerin hastalığın daha iyi kontrol edilmesini sağlayabileceklerini ve daha az yan etkiye neden olarak işe yarayabileceklerini göstermiştir. Bu ilaçlar ayrıca, Kronik Miyeloid Lösemi tedavisinde sağlanan başarının aynısını yakalama çabaları doğrultusunda diğer kanserlerin temel yapısına ilişkin yürütülen araştırmalara ve bunları anlamaya yönelik çalışmalara da esin kaynağı olmaktadır.