Glokom, görme sinirinde geri dönüşümsüz hasara neden olarak körlüğe yol açabilen bir hastalıktır. Ülkemizde yaklaşık bir milyon kişide glokom bulunmaktadır, ancak bunların yarısından çoğu doktora başvurmadıkları için tanı alamamaktadır. Glokom hastalarının önemli bir kısmı tesadüfen görme kaybını fark edip doktora başvurmaktadırlar. Ancak bu evrede hastalık ileri seviyede olduğundan görme kaybı maalesef geri döndürülememektedir.
Glokomda görme kaybı genellikle yavaş (aylar ya da yıllar içinde) gelişir. Sıklıkla tek gözde başlar, daha sonra diğer gözde de ortaya çıkar. Glokomda öncelikle görüş alanı daralmakta ve hareketli cisimlerin algılanması bozulmaktadır. Görüş alanı iyice daraldığında yürürken eşyalara takılma, basamakları fark etmeyerek düşme gibi bulgular ortaya çıkmaktadır.
Glokom, sıklıkla göz tansiyonunun normalden yüksek oluşu nedeniyle gelişir, ancak bu bir kural değildir. Göz tansiyonu normal sınırlarda olan kişilerde de glokom gelişebilir. Kesin tanı koyabilmek için görme sinirinde hastalığa bağlı olarak oluşan zedelenmenin kanıtlanması gerekir.
Göz tansiyonu bir miktar yüksek olan, ancak görme sinirinde hasar bulunmayan bireyler “glokom şüphesi” ya da “oküler hipertansiyon” olarak adlandırılır. Bu hastaların belli aralıklarla takip edilmesi gerekir ve gereken durumlarda tedavi başlanması gerekebilir.
Glokoma yaş ilerledikçe giderek artan bir sıklıkla rastlandığı için, 40 yaş ve üzerindekilere rutin olarak göz içi basıncı ölçümü ve göz muayenesi yapılması en iyi tanı yöntemidir. Göz hekimi muayene esnasında herhangi bir şekilde glokomdan şüphelenirse tanıyı koyabilmek için sırasıyla ön kamara açısını “gonyoskopi” ile incelemeli, “pakimetri” ile kornea kalınlığını ölçmeli, çeşitli modern cihazlarla görme siniri analizini, retina sinir lifi kalınlık ölçümlerini (OCT) ve bilgisayarlı görme alanı tetkiklerini yapmalıdır.
Glokom tedavisinde göz içindeki basıncın azaltılması ve böylece görme siniri üzerindeki harabiyetin durdurulması amaçlanmaktadır. Genellikle glokom tedavisinin ilk aşamasına göz damlaları kullanılarak başlanır. Bu damlalar tedavi için yetersiz kaldığında veya hasta ilaçlarını düzenli kullanmadığında lazer veya cerrahi uygulamalar yapılması gerekir.